Alışkanlıkları Giydirip Bize Sattılar – Ritim

Faik Sipahioğlu

Alışkanlıkları Giydirip Bize Sattılar
Ritim

Dünyada bir konu modayken hepimiz o konuda bağırmalı, moda olmayan konuda kimse konuşmamalı. Konuşursak “boomer” oluruz, gündem dışı kalırız…
Gündem hangi yöne dönerse, kalabalık da oraya kıvrılıyor. Günün ne zaman özel sayılacağı bile belli…

Ritim

Ritmik davrandığımız zaman öngörebilir hale geliyoruz. Doğum günlerini kutlamazsak ayıp, Anneler Günü’nü unutursak vefasız, Sevgililer Günü’nü kaçırırsak “düşüncesiz” damgası yeriz. 11.11’de sepete ekle diyen uyarılar sadece alışveriş değil, ritim telkini de yapıyor.
Bu ritimleri tutturalım ki, bize ne zaman ne satacağını bilsinler. Bu ritme ayak uydurduğumuzda, bizim ne zaman ne alacağımızı bilenler için kusursuz figürler hâline geliyoruz…

Hepimizin ritmi aynı olmak zorunda değil ama grubumuza uygun bir ritmi bize oturturlarsa, o ritmin içine bizi yerleştirirlerse, harika bir ürün haline geliyoruz. Ve sonunda sadece “iyi paketlenmiş bir hedef kitleye” dönüşüyoruz…

Ritme Karşı

Bu ritim dayatmasına karşı panzehir ise kendi gündemimizi belirlemek. Gündemi olan bir insanın gündemini hiç kimse belirleyemez.

Gündemimizi biz belirlersek, başkalarının bize çizdiği şeritlerde ilerlemek zorunda kalmayız. Çünkü iç pusulası olan, dış tabelalara mahkûm olmaz.

Kendi derdimiz, kendi gündemimiz, kendi ajandamız…
Kendi gündemimizi belirlemezsek, başkaları bunu çok güzel dolduruyor.
Boşluk asla boş kalmaz. En değerli varlığımız zamanımız ve dikkatimiz. Bunları kimin yöneteceğine biz karar verelim.

Bir sonraki yazıda, bu serinin son ayağı olan kategori kavramını konuşacağız.

Durmaya Vakit Var mı? – Hız

Durmaya Vakit Var mı?
Hız

Hayatımızın Sürüklenmesinde ve şekillenmesinde büyük rol oynayan üç temel dinamik?

Hız, ritim ve kategori… bu yazı serisinde, modern çağın bu dikkat çekici üçlüsünü konuşacağız. İlk durağımız, bizi çoğu zaman nefessiz bırakan hız.

Hız

Akıllı telefonlarımız her yıl daha hızlı, internetimiz ışık hızında, kargolarımız aynı gün kapıda. Yeni bir cihaz çıktığında, daha hızlısı varken elimizdeki neden yavaş kalsın ki? Bu hız, sadece cihazlarda değil, zihnimizde de hüküm sürüyor. Neyi neden yaptığımızı sorgulamaya bile vakit bulamıyoruz.

Düşünmeden hareket ettiğimizde, elimiz cüzdanımıza, gözümüz vitrinlere kayıyor. Bizi öyle bir tempoya sokuyor ki, ne aldığımızı, neden aldığımızı sorgulamaya fırsat bulamıyoruz.

Birleşik Krallık’ta yapılan bir araştırma, ortalama bir evde 3.000’den fazla eşya olduğunu ve bunların %20’sinin hiç kullanılmadığını gösteriyor. Dolaplarımız taşarken, buzdolaplarımızda her ay çöpe giden gıdalar birikiyor.

Türkiye’de yıllık gıda israfı 214 milyar lirayı buluyor. Bu çılgınlığın en sinsi silahı hız; çünkü durmadığımız sürece, neyi neden aldığımızı sorgulamıyoruz.

Sosyal medya her an yeni bir içerik, yeni bir trend, yeni bir “mutlaka almalısın” önerisi sunuyor. Durup düşünmeye vakit yok, çünkü bir sonraki reels, bir sonraki gönderi, bir sonraki kampanya bizi bekliyor. Online alışveriş sitelerindeki “Son 2 ürün!” uyarıları, “Hemen kargoda!” vaatleri, hepsi bu hıza hız katmak için.

Hıza Karşı

Bu hız döngüsünden çıkmanın panzehiri ise durmak.
Durmak yasaklanmış gibi gözükse de aslında beş dakika durabilsek, zihnimize hükmederiz. İnsan durduğu zaman düşünür, alternatifleri gözden geçirir. Alışveriş merkezlerinde tam ödeme yaparken durdurulup psikolojik araştırmalar için alışverişleriyle alakalı sorular sorulan kişilerin yaklaşık %80’inin satın almaktan vazgeçtiği gözlemleniyor.

Biraz durup düşünerek alternatifleri gözden geçirip neden yaptığımızı? neden aldığımızı? ne sıklıkla? nerede kullanacağımızı? düşünmeliyiz.

Hızlıca geçen hayatımızın kontrolünü yeniden elimize almak için belki de önce biraz durmalıyız. Bir sonraki yazıda bu üçlemenin ikinci ayağı olan ritim dayatmasını ve ona karşı ne yapmalıyı konuşacağız.

Bu Kantar Ne Tartar

Bu Kantar Ne Tartar

Korkularımızın, çekindiklerimizin hatta utançlarımızın üzerine gidip potansiyelimizin ortaya çıkmasını engelleyen zararlı alışkanlıklar arasında sıralama alabilecek o küçük vaatçi: “konfor alanı” konuşuyoruz bölüm 2

”Tanıdık acılar, bilinmeyen mutluluklardan daha iyi gelir”. İşte konfor alanı tam da bu yüzden bu kadar cezbedicidir; bize belirsizlikten kaçma fırsatı sunar, tanıdık olanın güvenliğini vaat eder. 

Ancak bu sahte huzur, uzun vadede en büyük düşmanımız olabilir. Potansiyelimizi keşfetmeden olduğumuz yerde kalmamıza neden olurken, içten içe en büyük kaybı yaşatır: Gerçekten kim olabileceğimizi görememek.

Potansiyel ile Performans Arasındaki Makas

Bir yanda yapabileceğini bilmek, ama diğer yanda bunu gerçekleştirememenin meydana getirdiği derin boşluk…

Bu boşluğu oluşturan kaçınma, daha stressiz daha az risk almak gibi görünse de aslında kendi sınırlarını hiç test etmemek demektir.

 İlk başta güvenli görünen bu yaklaşım, zamanla daha büyük bir sorun haline gelir. Çünkü konfor alanı, bizi koruduğu hissini verirken, aslında gelişimimizin önündeki en büyük engel haline gelir. Peki, neden bu alana sığınırız?

Çoğu zaman, başarısız olma ya da başkalarının ne düşüneceği korkusu bizi geri çeker. Bir topluluk önünde söz alırken yanlış bir şey söyleme kaygısı veya yeni bir iş kurarken başarısız olma endişesi… 
Bu tür korkular, bilinçaltımızda işler ve bizi hareketsiz bırakır. Fırsat varken geri çekilir, risk almak yerine gözlemci olarak kalmayı seçeriz. Halbuki o kaygıyı kabul edip harekete geçmek, bizi güçlü kılacak ilk adımdır.
Zamanla görünür olmaktan, gerilimden, söz almaktan ya da rekabete girmekten kaçınmak… Bilinçaltımızda işleyen ama farkında olmadığımız bir mekanizma, bizi hareketsiz kılar. “Ben bu işe talibim” dememizi engelleyen, sahte huzur vaadiyle bizi yerimizde tutan büyük tahribatçı: Konfor alanı. 
Potansiyele Yolculuk

Konfor alanıyla baş etmenin en iyi yollarından biri bu içsel dirençle yüzleşmektir.

Yol boyunca yanımıza aldığımız o tedirginlik hissi bizi geriye çekebilir, o hissi kabullenip beraber ilerlemeliyiz. Bu tedirginlik, aslında gelişimin en büyük yakıtıdır. Harekete geçiren ve sınırları zorlamaya yardımcı olan bir uyarıcıdır.

Potansiyelimizi görmekten kaçındıkça, içsel bir dolandırıcılığın kurbanı olabiliriz. Bu konfor alanının arkasına saklanmak, bizi gelecekte büyük bir hayal kırıklığıyla yüzleştirebilir.

Ancak adaletli bir terazinin üzerine çıkıp, “bu kantar ne tartar” diyebilmek gerekir. Gelişimin önündeki en büyük engeli ortadan kaldırmanın ilk adımıdır. Kendi potansiyelini kabul etmek ve üst sınırlarını test etmek.

Bu noktada durup kendimize şu soruyu sormalıyız: “Bugün hangi zorluğu göze almaya hazırım?” 

Küçük adımlarla bile olsa konfor alanının sınırlarını zorlamaya başlamalıyız. İlk kez bir sunum yapacak kişi gibi; sesindeki titremeyi gizlemeye çalışmak yerine, o titreme ile birlikte güçlü durmayı öğrenmek. Ya da yeni bir kampanyaya adım atan bir ürün yöneticisi misali; bilinmeyenin verdiği korkuyu kabullenip, onunla yan yana yürümek. 

Sonuçta, potansiyelin ne olduğunu ancak hareket ettikçe, sınırlarını zorladıkça ve başarısızlıktan korkmadıkça keşfedebiliriz. 

Bu keşif, zayıflıklarımızı güce, tereddütlerimizi cesarete dönüştürür. Yolculuk boyunca kazandığımız her tecrübe, bizi olduğumuzdan daha fazlası haline getirerek üst sınırımızı keşfetmemizi sağlar.

Ve en sonunda, Burada bu kadar olur duvarını yıkabiliriz belki de. 

Sadakatsiz

Sadakatsiz

‘’İnsan aynı anda iki çocuğunu sevebiliyor aynı ölçüde. Niye iki kadını sevemesin?’’ 

İlişkilerde durumu bu hale sürükleyenler markalara neler yapmaz? Ya da yapar? Veya yapabilir? hadi konuşalım.

Marka sadakati konuşuyoruz bölüm 1

Sadakat nedir? 

Arapçada “sıdk” (صدق) doğruluk, dürüstlük anlamını taşır, “sadık” ise bu kökten türeyerek “doğruya bağlı kalan, dürüst ve güvenilir kişi” anlamında kullanılır. Sadakat, buradan türeyerek, birine veya bir şeye olan dürüst ve samimi bağlılık anlamında kullanılır. 

Eski Türkler için sadakat, alperenlerin savaş meydanında yoldaşına olan güveni ve hanına olan itimadı gibidir; sağlam durmak, sözünden dönmemek, yolundan sapmamaktır.

Markaya Sadakat Nedir?

Markaya sadakat, bir nevi “İyi günde, kötü günde, bol indirimde ve stoklar tükenene kadar seninleyim!” demektir.

Tüketici, sevdiği markayı bırakmaz, alternatifler ne kadar cazip görünse de, o hep aynı markanın peşindedir. Hatta raflar dolup taşsa bile, gözü sadece o bildiği, güvendiği markayı arar. Markaya sadakat, müşterinin markayla bir nevi “kalpten bir anlaşma” yapmasıdır; her fırsatta ona dönmesi, başka seçeneklere yüz vermemesi anlamına gelir.

Peki Tüketici Markalara Hala Sadık mı

2000: Tüketicilerin %70’i markalara sadıktı. O zamanlar bir restorana girdiğimizde, menüye bakmak falan hak getire! Mekân sahibinin adını, çocuklarının sınıfını, restorana dair her şeyi bilirdik. Hadi yemeğe gidiyoruz diyerek dışarı çıkıldığında nereye gidiyoruz diye sorulmazdı. Değişiklik mi? O dönemde sadece sofradaki tabakların sayısı değişirdi!

2010: Sadakat oranı %55’e düştü. “Tamam, bu restoran iyi ama şu köşede yeni bir yer açılmış, bir bakalım belki farklı bir tat vardır” demeye başladık. Eskiden sadık kaldığımız mekanlar, artık “Belki bir gün uğrarız” konumuna geçti. Yani, menüye sadakat yerini keşfetme arzusuna bıraktı.

2020: Sadakat oranı %35’e geriledi. Pandemi ile birlikte Tüm Dünyadaki fiziksel sadakat ortadan kalktı. Özellikle Türkiye’de (maalesef) uygulama uygulama gezip yeni kodlar arkadaşını davetler… indirim hangi restorandaysa oradan sipariş verir olduk. Sadakat mi? O artık nostalji köşesinde duran eski bir kaset gibi; zamanında çok dinlenirdi, ama şimdi sadece toz alırken hatırlıyoruz!

2023: Sadakat oranı %27 seviyelerine indi.  “Her gün aynı yerde mi yemek yiyeceğiz? Tabii ki hayır!” diyerek, sosyal medya paylaşımlarına göre mekan seçmeye başladık. Instagramda gördüğümüz enfes tabaklar ve influencerların paylaşımları, menülerin yerini aldı. 

Dün bu kafe, bugün şu… “Yarın hangi mekân popüler olacak?” diye düşünürken, sadakat çoktan unutulmuş bir kavram haline geldi. TikTok ve Instagram, artık karar mekanizmamızın ana aktörleri… ve kafalarda tek bir soru: “Bu yemek Instagrama yakışır mı?”

kaynak: Nielsen Marka Sadakati Araştırması

Peki Ne yapmalı?

2. Bölümde markalar bu sadakatsizliği nasıl aşabilir.

Kategori anında akla gelen ilk marka olabilmek nedir ve pazarlama iletişimi konuşacağız. 

Günah Keçisi: Reklamlar

Günah Keçisi: Reklamlar

Reklam, büyük resmin sadece küçük bir parçasıdır. Unutma, bir kişiyle halay çekilmez!

Önce şu günah keçisine bakalım: Günah keçisi, başa gelen veya bir başkasının yaptığı kötü bir şey için bir kişiyi veya bir grubu suçlama eylemini ifade eder ya da

Suçsuz olduğu hâlde başkalarının suçu üzerine yüklenilen kişi ya da topluluğa verilen isimdir. Veya

Belirli kişilerin, grupların veya durumların yarattığı hüsran ve düş kırıklığı sonucunda ortaya çıkan saldırganlığın başka bir gruba ( günah keçilerine ) kaydırılmasıdır.

Bir markanın başarılı olabilmesi için birden fazla faktörün dengeli ve etkin bir şekilde yönetilmesi gerekir. Sadece reklam yapmak, markayı pazarlama konusunda zirveye taşıyamaz. İşte bir markanın iyi performans göstermesi için gerekli olan 7 önemli unsur:

  1. İyi Ürün Bir markanın temel taşı, sunduğu üründür. Ürünün kaliteli, kullanıcı ihtiyaçlarını karşılayan ve beklentileri aşan özelliklere sahip olması, markanın başarısının anahtarıdır. Kötü bir ürün, ne kadar iyi pazarlanırsa pazarlansın, uzun vadede sürdürülebilir bir başarı elde edemez.

     

  2. Doğru Fiyat Ürünün fiyatı, pazardaki konumlandırmasını ve tüketici algısını doğrudan etkiler. Fiyatlandırma stratejisinin doğru belirlenmesi, hem rekabet avantajı sağlar hem de kâr marjını optimize eder. Doğru fiyatlandırma, müşterilerin ürüne olan ilgisini artırır ve satışları yükseltir.

     

  3. Verimli Dağıtım Ürünün doğru zamanda, doğru yerde ve en uygun koşullarda tüketiciye ulaştırılması, markanın başarısında kritik bir rol oynar. Dağıtım kanallarının etkin yönetimi, lojistik süreçlerinin optimize edilmesi ve tedarik zincirinin sorunsuz işlemesi, müşteri memnuniyetini artırır.

     

  4. Profesyonel Tutundurma Faaliyetleri Tutundurma faaliyetleri, markanın bilinirliğini artırmak ve tüketiciye markanın değerlerini anlatmak için yapılan tüm iletişim çalışmalarını kapsar. Reklamlar, halkla ilişkiler, promosyonlar ve dijital pazarlama stratejileri, tutundurma faaliyetlerinin önemli bileşenleridir. Ancak bu faaliyetlerin profesyonelce ve tutarlı bir şekilde yürütülmesi gerekir.

     

  5. Nitelikli Personeller Markanın başarısının ardındaki en önemli unsurlardan biri de çalışanların yetkinliği ve motivasyonudur. Nitelikli personeller, müşteri ilişkilerini güçlendirir, inovatif çözümler geliştirir ve markanın hedeflerine ulaşmasında kritik rol oynar. Eğitilmiş, deneyimli ve motive olmuş bir ekip, markanın rekabet gücünü artırır.

     

  6. Fiziksel Olanakların Yönetimi Üretim tesisleri, depolar, mağazalar ve diğer fiziksel olanaklar, markanın operasyonel süreçlerini doğrudan etkiler. Bu olanakların etkili bir şekilde yönetilmesi, maliyetlerin düşürülmesini ve operasyonların verimli bir şekilde yürütülmesini sağlar. Fiziksel olanakların doğru yönetimi, markanın rekabet avantajını güçlendirir.

     

  7. Süreçlerin Etkili Yönetimi İş süreçlerinin verimli ve etkili bir şekilde yönetilmesi, markanın genel performansını artırır. Süreçlerin sürekli olarak gözden geçirilmesi, iyileştirilmesi ve optimize edilmesi, markanın esnekliğini ve adaptasyon kabiliyetini artırır. Etkili süreç yönetimi, iş akışlarının sorunsuz ilerlemesini ve müşteri memnuniyetinin artmasını sağlar.

Reklam, Pazarlama Demek Değildir

Reklam, pazarlama stratejisinin sadece küçük bir parçasıdır. Bir markanın pazarlama başarısı, reklamın ötesine geçer. Pazarlama, ürün geliştirme, fiyatlandırma, dağıtım ve müşteri ilişkileri gibi birçok farklı bileşeni kapsar. Reklam ise bu bütünün yalnızca bir parçasıdır ve tek başına markayı zirveye taşıyamaz.

Birçok marka, başarısızlıklarının sebebini reklamlara yükleyerek, diğer kritik faktörleri göz ardı eder. Oysa ki başarılı bir marka yönetimi, yukarıda bahsedilen tüm unsurların dengeli ve etkili bir şekilde yönetilmesiyle mümkündür. Reklam, markanın bilinirliğini artırmak için önemlidir, ancak tek başına yeterli değildir. Başarılı bir pazarlama stratejisi, bütünsel bir yaklaşım gerektirir. 

Kısaca marka başarısı, reklamın ötesinde bütüncül bir yönetim gerektirir

Satışın Estetik Yönleri

Satışın Estetik Yönleri

  • Satışta temel ürün: İNSAN’dır.
  • Amaçlanan: Muhatabınızın (müşterinizin) eyleme geçmesidir.
  • Hedef: İstediğiniz yönde eyleme geçirmektir.

Başarılı olmayan satıcılar ürünlerinin özelliklerini anlatır. Özellikler insanları satın alma konusunda harekete geçirmez. Ürün/hizmet anlatılırken ürünün özellikleri yerine bu özelliklerin müşteriye sağladığı faydayı ve avantajı anlatmalıyız. Bu sayede müşteri, o faydalar için zihninde bir değer ölçmeye başlar ve bu değer için de bedel ödemeye razı olur. Ama nasıl?

İnsanlar en çok kime güvenirler?

Kendimize…

Her şeyin zıttıyla kaim olduğu dünyada satış yaparken müşterimiz, doğası gereği anlattıklarınızın zıttını düşünme refleksi göstericektir.

Peki zıtlık oluşturmadan nasıl satış yaparım?

Müşteriyi yönlendirmek istediğimiz tarafı düşündürecek sorular sormalıyız. İyi bir satış eğitimi alsaydınız işinizi ve hayatınızı nasıl etkilerdi? Bu soru size eğitimden elde edeceğiniz kazanımı düşünmenizi sağlıyacaktır.  Bu durumda müşteri kendi fikrini anlatacak ve zıtlığa düşmeniz, çekişmeye girmeniz ortadan kalkacaktır. Sağlayacağı fayda ve avantajları müşterinin kendisinin dile getirmesini sağlayın.

İnsanları harekete geçiren şey nedir?

Eğer sunduğunuz ürün/hizmetin, müşterinizin zihninde faydasını, değerini, avantajını düşündürebilirsiniz müşteriniz bu değeri hayal etmeye başlar… Faydanın zihinde eşleşip görüntünün zihinde oluşması gerekir. ( Bunu yaparken Yönlendirici açık uçlu sorular sorun )

Peki müşterinin bu faydayı zihninde hayal ettiğini nasıl anlarız? Eğer müşteri karşınızdaysa başını bir tarafa sağa ya da sola doğru yatırması gözlerini yukarı kaldırması bu belirtilerdendir. Telefonda ise sessiz kalmasıdır. Biraz es verip harekete geçirici altın vuruşunuzu yapın.

Bunu fark ettiğinizde konuşmayı kesip hareketsiz kalıp müşterinin hayal etmesine imkan vermelisiniz. Müşterinin dikkati dağılmamalı ve görsellik kaybolmamalı. Kurduğu hayalin gerçekleşmesini isteyen beyin de hayata geçirmek için kimyasal salgıları yayar ve eyleme geçer, geçmeye hazır hale gelir.

Bu etki halindeyken müşteriyi eyleme geçirmek için sadece 4 dakikanız var. Bu sürede eyleme geçirmek için çantanızdaki kancalarınızı kullanmanız gerekir.

Bunlar fırsatlar… son kalanlar… sınırlı süre… ( klişeler ama her zaman çalışır…)

Şimdi Düşünelim
  • Ürün ya da hizmetimin özellikleri nelerdir?
  • Bunların müşteri sağladığı avantaj ve faydaları nelerdir?
  • Bu avantaj ve faydaları hangi tip müşterilere nasıl anlatabilirim?
  • Bunlarla ilgili benim faydama ve avantajıma yönlendiren açık uçlu soru ne olabilir? Evet ya da hayır gelmemeli

Şimdi etkiyi zihinde birleştirip görüntünün oluşmasını nasıl sağlamalısınız ( bu noktada daha yumuşak bir ses tonuyla ve es vererek etkiyi arttırmak amaçlanır)

Kapanış

Şimdi sattığımız ürünün özelliklerini bir tarafa, sağladığı avantajı da karşısına yazın. Peki bu avantajın faydası ne olucak?

Öncelikle başarıyı kendimize atfedip başarısızlıkta dışarıyı suçlamayı bırakmalıyız. Problemi dışarıda aramaya devam ettiğimiz sürece kendimizdeki gelişim süreci durur. Satışı kapamada ne kadar dış sorunlar olsa bile şu anda ordaysanız her şeye rağmen hala orada çalışıyorsanız demek ki her şeyin farkındasınız.

O halde tüm bunlara rağmen bu ürün/hizmet nasıl satılırı kendiniz bulmalısınız. Burada tek sorumlu sizsinizBütün sorumluluğu kendinize almadığınız sürece o tablo değişmeyecek. Sorumluluğu aldığınızda sonuca giden yolu bulucaksınız.

Satıcı, Pazarlamacı, Lider karar verir… Müşteri bu kararı uygular. Eğer müşteri karar verir ve müşteriler alır düşüncesindeyseniz hemen bundan vazgeçin.

Müşterinin karar verdiği algısına kapılırsak sadece bilgi aktarırız ve anketör oluruz, sonuca ulaşamayız. Müşterinin kaçacağı yolları bilin ve önlemlerinizi alın. Her lafa bir cevabınız olsun :))

Unutmayın… Ürün ya da hizmetinizle ilgili bilgiye sahipsiniz bu yeterli değildir. Satışın gerçekleşmesi için bu ürün nasıl satılır üzerine düşünmelisiniz.

“Bu Kadar Olur” Duvarını Yıkın. Potansiyelinizi Keşfedin

“Bu Kadar Olur” Duvarını Yıkın.
Potansiyelinizi Keşfedin

Dışarı çıkarak dünyayı keşfetme zor gelebilir. Binanızdaki herkesin sizinle hemfikir olduğu, herkesin “haklı” olduğu güvenli, konforlu bölgenizi terk etmeniz korkutucu bir şeydir. Sonuçta hayatınızda her şey yolunda gibi gözüküyor, şirket içi raporlar gayet iyi görünüyor.

Bu durum özellikle büyük şirketler açısından geçerlidir. Mükemmel yönetim zamanla mevcut bakış açınızın orantısız bir şekilde güçlenmesine yol açar. Peki neye karşı orantısız?

Her zaman haklı olanlar yüceltilir ve hata yapmayı göze alanlar dışlanır. Ancak kendinize şu soruyu sormalısınız: “haklı mı olmak istiyorum yoksa başarılı mı?”

Konfor alanından çıkmanın, dünyayı keşfe çıkmanın maliyeti yol gibidir. Sadece zamanınızı harcarsınız. Herkesin hemfikir olduğu ve herkesin onayladığı durumlar uyarı sinyalleridir. İşlerin her zamanki gibi yürütülmesiyle dışarı çıkmanın arasında bir orantı, denge sağlanmalıdır.

Stresle Başa Çıkın

Değişimi ve konfor alanından çıkmayı benimseme sürecinde yaşanan belirsizliğin stres oluşturması normaldir. Bu stresi, vücudumuzda oluşan yaraların iyileşme habercisi olan kaşıma isteği gibi düşünebilirsiniz. Gelişiyorsunuz.Daha iyi olacaksınız ve az kaldı :))

Müşterilerinizi Anlayın

Gözlerinizi müşterilerinize dikin. Analiz edin. Onlar için neyin değer taşıdığını bilmezseniz onlara ayak uyduramazsınız. Sizin için en tehlikeli an: “ben müşterilerimi tanıdım” dediğiniz andır. Dışarı çıkın ve neye ihtiyaçları olduğunu öğrenin. 

Piyasayı Anlayın

Oyun alanınızı keşfe çıkın. İşinizi etkileyen temel güçler nelerdir? Ekonomik ve politik iklimde ne tür değişimler bekleniyor? En önemli bilinmeyenler hangileridir? Sahada sizden başka hangi oyuncular var? Rakipleriniz kim? Başka hangi oyuncular sahaya iniyor? Rakip olmayan rakipleriniz kim? 

İşinizi Anlayın

Nasıl Değer oluşturuyorsunuz ? Müşterileriniz kim? Üzerinde kafa yormaya değmeyecek kadar basit görünebilir ancak pratikte herhangi bir şirketin motorunun nasıl değer oluşturduğu sunduğu ve yakaladığı o kadar da bariz değildir. İşinizin nasıl yürüdüğünü kavrar ve tanımlarsanız başka iş modellerini de ortaya çıkarabilirsiniz. Bunu yapmaktaki amacınız rakibinizi körü körüne taklit etmek değildir. Amacınız sorunların çözümü konusunda geliştirdikleri farklı yöntemleri anlamak olacaktır. 

Konforun rahatlığından çıkmak, gerçek gelişmenin ve büyümenin kapılarını açar. Yeni deneyimler ve sıra dışı maceralar, hayatın anlamını ve potansiyelinizi keşfetmenin yollarını aydınlatır. Sınırlarınızın ötesini ve bugün dahası için neler yapabileceğinizi görmeye hazır mısınız?

Sosyal Varlıkların Dijital Yansımaları

Sosyal Varlıkların Dijital Yansımaları

Geçen gece bir film izledin ve arkadaşına, beraberken tekrar izlemeyi teklif ettin. Neden daha yeni izlediğin 2.5 saat süren bir filmi tekrar izlemek istiyorsun? 

Çok mu beğendin gerçekten? Ya da onun da mı izlemesini istiyorsun? Arkadaşın başka bir zaman tek başına izlese olmaz mı? Film üzerine beraber konuşmayı mı seviyorsunuz yoksa? 

Peki neden filmin can alıcı sahnelerinde o tekrar izlemeye katlanabilecek kadar beğendiğin filme odaklanmak yerine gözlerinin ucuyla arkadaşını süzüyorsun? Yoksa sahneye vereceği reaksiyonu mu bekliyorsun?

Sosyal varlıklar olan bizler şimdilerde teknolojik varlıklar olmaya başladık. 3+1 geniş ailelerden oluşan evler yerini 60 m2 lik kulübelere bıraktı.

 Her ne kadar vaktimizin çoğunu yalnız geçirmeye başlasak da kendimize itiraf edemediğimiz bir geçmiş özlemi içerisinde miyiz? 

Artık ailemizle beraber tek bir ekrana aynı anda bakmıyor olsak da bu özlem bizi videoların kendisini izlemek yerine reaksiyonlarını izleyerek mi dolduruyor bu boşluğu? 

Daha dün izlediğin bir videonun reaksiyon çekimini sevdiğin bir fenomenden neden tekrar izlersin ki ? 

Hayatımızı kalabalıklar içinde yalnız yaşarken, hayatı köşemize çekilerek tüketirken hala yanımızda birilerini mi istiyoruz? 

Madem eski yüzyılın aile yapılarına özlem duyuyoruz peki neden tam anlamıyla geçmişteki gibi yaşamıyoruz?

 Geçmişin sosyalliğine o kadar da katlanamam mı diyorsun? 

Geçmişin sosyalliği yerini reaksiyon videolarına mı bırakıyor? 

Milyonların izlediği o ses türkiyeyi izleyenlerin ilgilerinin arttığı anların jürilerin verdiği tepkiler olması tesadüf mü?

 İnsanların neden zaten var olan bir videoyu başkasının izleyip ona gösterdiği reaksiyonları izlemekten hoşlandığına dair merak edilen bu fenomeni anlamak için psikolojik ve kültürel faktörlere bir göz atalım.

 1. İnsanların Empati İhtiyacı

İnsan doğası gereği sosyal varlıklardır ve başkalarıyla empati kurma eğilimindedirler. Bu tür videolar, izleyicilerin kendilerini başkasının yerine koyarak deneyimlemelerine olanak sağlar. Bu videolar, farklı duygusal tepkileri ve deneyimleri gözlemleme fırsatı sunar. İzleyiciler, videodaki kişinin duygusal deneyimini paylaşarak, kendi duygusal aralıklarını genişletebilirler.

2. Çocukluktaki Alışkanlıkların Etkisi

Bu videoların insanları etkilemesinin bir nedeni de çocukluk dönemine dayanan alışkanlıklar olabilir. Çocuklar, başkalarının tepkilerini görmekten hoşlanır ve bu şekilde dünyayı anlamaya çalışır. Büyüdükçe, bu ilgi genellikle azalır, ancak reaksiyon videoları gibi içeriklerle bu ilginin yeniden canlanması mümkündür. İzleyiciler, kendilerini çocukluk dönemlerine geri dönmüş gibi hissederek nostaljik bir deneyim yaşayabilirler.

3. Kültürel Etkiler ve Toplumsal İletişim

İnternet ve sosyal medya platformları, insanların farklı kültürel deneyimleri paylaşmalarını, birbirleriyle etkileşime geçmelerini ve tartışmalarını sağlar. Reaksiyon videoları da bu etkileşimin bir yansımasıdır. İzleyiciler, videoyu izleyen kişinin tepkilerine odaklanarak, farklı kültürel bakış açılarını anlamaya çalışabilirler. Ayrıca, reaksiyon videoları sayesinde insanlar arasında ortak bir deneyim paylaşma ve tartışma platformu oluşturulabilir.

4. İnsanların İlgilerini Yönlendiren Faktörler

Reaksiyon videolarının popülerliği, insanların ilgilerini yönlendiren bazı faktörlerden kaynaklanabilir. Örneğin, merak duygusu, insanları belirli bir videoyu izlemeye ve ardından bu videonun reaksiyonunu görmeye yönlendirebilir. Ayrıca, birçok insan başkalarının ilgisini çeken içerikleri takip etmek ve bu içerikler hakkında konuşmak isteyebilir. İnsanların güncel ve popüler içerikler hakkında bilgi edinmelerini ve bu içeriklerle ilgili tartışmalara katılmalarını sağlar.

Bunların yanında şu faktörleri de sayabiliriz: Onaylanma İsteği ve Sosyal Kabul Arayışı, Kendini Tanıma ve Eksiklikleri Giderme, Kendini Karşılaştırma ve Özsaygı..

Kullanıcıların bu reaksiyon videolardaki ilgilerini göz ardı etmeden yapılacak çalışmalarımızda değerlendirmenin faydası olacaktır.

Devlerin Aşkı

Devlerin Aşkı

Fotoselli kapıdaki sensörler, kapının açılması için ihtiyaç duyulan hareketi algılar ve kapının doğru zamanda doğru şekilde açılmasını sağlar. Pazarlama ve satış ekipleri de müşterilerin ihtiyaçlarını algılar ve şirketin kapısını müşterilerine ardına kadar açmasını sağlar.

Eğer sensörler doğru şekilde ayarlanmazsa, kapı açılmaz veya müşteriler kapıdan geçerken zorlanır. Aynı şekilde, pazarlama ve satış ekipleri de müşterilerin ihtiyaçlarını doğru şekilde anlamazsa, müşterilerle olan etkileşimde sorunlar yaşanabilir veya müşterileri kaybedebilirler.

Ancak, doğru şekilde ayarlanmış bir sensör, kapının sorunsuz açılmasını sağlar. İşte pazarlama ve satış ekipleri de müşterilerin ihtiyaçlarını doğru şekilde anlayarak müşterilerle etkileşimlerini sorunsuz hale getirirse şirketin büyümesine katkı sağlar. 

Peki herkesin açmak istediği bu kapıda

Radar Sistemi kim? 

Yönetim Sistemi kim? 

Kanat Sistemi

Motor ve Yürütme Sistemi Kim?

Fotoselli kapı, işletmenin başarılı olması için gereken tüm bileşenleri temsil eder. 

Satış ekibi, fotoselli kapının radar sistemi gibi hareket eder. Müşterilerin ihtiyaçlarını ölçer, analiz eder ve sonunda bir satış yapmak için gerekli olan verileri toplar. Ancak, satış ekipleri müşterilerin ihtiyaçlarını tam olarak anlamak için pazarlama ekibinin yol göstermesine ihtiyaç duyarlar.

Pazarlama ekibi, motor ve yürütme sistemi gibi işlev görür. Müşterileri yönlendirir, onları işletmeye çeker ve sonunda bir satış yapmak için gerekli olan ilgiyi oluşturur. Pazarlama ekibi aynı zamanda işletmenin stratejik planlamasına da yardımcı olur. Müşteri ihtiyaçlarını analiz eder, pazar trendlerini takip eder ve bu bilgileri satış ekiplerine sunar. Bu sayede satış ekipleri müşteriye doğru yaklaşımı belirleyebilir, onların ihtiyaçlarını karşılayacak ürünleri sunabilir ve sonuca giden yolu açar.

Yöneticiler, işletmenin yönetim sistemi gibi hareket ederler. İşletmenin başarılı bir şekilde çalışması için gerekli olan gücü sağlarlar ve tüm çalışanların birlikte çalışmasını yönetirler. Yöneticiler ayrıca, tüm çalışanların motivasyonunu artırmak ve verimliliği artırmak için çalışanları yönlendirirler. Etkili iletişim kurarlar işletmenin kültürünü oluştururlar ve tüm çalışanların işletmenin hedeflerine ulaşmak için aynı yönde çalışmasını sağlarlar.

Diğer tüm çalışanlar, işletmenin başarısı için kritik bir role sahiptirler ve kanat sistemi gibi hareket ederler. İşletmenin hedeflerine ulaşmak için gerekli olan desteği ve yardımı sağlarlar. Müşteri memnuniyeti için çalışırlar ve müşteriye sunulan hizmetin kalitesini artırmak için ellerinden geleni yaparlar. Bu nedenle, tüm çalışanların müşterilerle iletişim kurarken özen göstermeleri ve işletmenin müşteri memnuniyetini sağlamak için ellerinden geleni yapmaları gerekir.

 

Satış ----- Pazarlama

Satış, bir kuruluşun büyümesindeki itici güçtür ve bu büyüme için pazarlama ekiplerinin çalışmaları da hayati önem taşır. Pazarlama, müşteri beklentilerini ve ihtiyaçlarını anlamak, ürün ve hizmetlerin doğru hedef kitleye sunulmasını sağlamak ve şirketin markasını korumakla yükümlüdür.

Satışçılar, pazarlama ekiplerinin bu çalışmalarının sonuçlarını, müşterilerin satın alma kararları ve pazardaki rekabet durumu gibi faktörlerin etkileriyle doğrudan karşılarında görmektedir.

Ancak, satışçıların da bilmesi gereken şeyler vardır. Öncelikle, pazarlama stratejileri ve kampanyaları, satışçıların müşterilerle etkileşim halindeyken kullandıkları dilleri ve taktikleri belirler.

Dolayısıyla, pazarlama ekipleri ve satışçılar arasında bir işbirliği ve koordinasyon gereklidir. Satışçılar, pazarlama ekiplerinin çalışmalarını anlamalı, pazarlama materyallerini kullanarak müşterilere doğru mesajı iletmeli ve müşterilerin geri bildirimlerini pazarlama ekiplerine aktarmalıdır.

Bunun yanı sıra, satışçılar da pazarlama ekiplerinin müşteri ihtiyaçlarına ve trendlere dair edindiği bilgileri kullanmalıdır.

Satışçılar, müşteri geri bildirimlerini toplayarak, müşteri taleplerine yanıt vererek ve piyasada oluşan yeni trendleri takip ederek, pazarlama ekiplerine güncel ve değerli bilgiler sağlayabilirler. Bu sayede pazarlama ekipleri de ürün ve hizmetlerini daha etkili bir şekilde pazarlayabilir ve şirketin müşteri memnuniyeti ile birlikte büyümesini sağlayabilir.

Pazarlama ve satış ekiplerinin birbirleriyle uyumlu çalışması, bir şirketin başarısı için kritik öneme sahiptir.

Satışçılar, pazarlama ekiplerinin çalışmalarını anlamalı, pazarlama materyallerini kullanarak müşterilere doğru mesajı iletmeli ve müşteri geri bildirimlerini pazarlama ekiplerine aktarmalıdır.

Pazarlama ekipleri ise satışçıların müşterilerle yaptığı etkileşimleri anlamalı, müşteri ihtiyaçlarına ve trendlere dair bilgi toplamalı ve satış ekiplerine yardımcı olacak materyaller sağlamalıdır. 

Pazarlama ekibi satış ekibinin çantasını doldurmalı ve satış ekibinin de bu çantadaki malzemeleri,
doğru yerde
doğru zamanda
doğru kişi için
kullanmak üzere çıkarmalıdır.

İşler Yolunda Gitmezse...

Müşteri memnuniyeti puanları, dönüşüm oranları ve müşteri yaşam boyu değerleri gibi metriklerin yanı sıra satış ve pazarlama departmanları arasındaki sinerjinin yarattığı duygu, tam bir uyum ve armoniyle dolu olmalı.

Bu uyum, müşteri yolculuğunda farkındalıktan dönüşüme giden yolun her adımında müşteri adaylarının çekiciliğini artırmış ve doğru hedef kitlelere ulaşmayı sağlar.

Ancak, bu uyumun olmadığı durumlarda, sonuçlar oldukça vahim olabilir. Maalesef, potansiyel müşterilerin etkili bir şekilde bulunamadığı ve kaybedildiği durumlarda verimlilik düşer ve kaynaklar boşa harcanır.

Satış ve pazarlama departmanları arasında paydaşlık eksikliği yaşandığında, kaynakların yanlış tahsisi ve hatalı yönlendirme sorunları, var olan müşterinin etkili yönlendirilmemesi ortaya çıkabilir. Bu da maliyetleri artırarak yatırım getirisini azaltır.

Son olarak, senkronizasyon olmaması durumunda, iletişim kopukluğu yaşanır ve hem dahili hem de harici iletişim karmaşık hale gelir. Bu durum, marka algısını ve tüketici güvenini ciddi şekilde etkileyebilir.

İşbirliğiyle..

Eğer doğru yönetilir, kaynaklar verimli bir şekilde kullanılır ve iletişim hatları açık tutulursa, bu unsurlar arasında bir uyum sağlanarak akışkan, optimize edilmiş bir yapı ortaya çıkacaktır.

Ekiplerin bir arada çalışması moral ve sinerjiyi artırırken, doğru ayarlamalar yapılırsa daha iyi işbirliği, karşılıklı destek, üretkenlik ve yaratıcılık kültürü oluşacaktır.

Nihayetinde elde edilecek olan, hızlandırılmış bir büyüme ve karlılık olacaktır. Ekipler arasındaki uyumlu ilişkiler, şirketin içinde daha büyük bir işbirliği ağı kurulmasını, yeni müşterilerin çekilmesini, mevcut müşterilerin elde tutulmasını ve şirketin kârını artırmayı sağlar.

Bu uyum, piyasada uzun vadeli başarı ve rekabet avantajı elde etmek için sağlam bir temel oluşturur.

Artık geriye kalan başarı için gayret etmektir.
Fotoselli kapınız açılacak ve başarı kaçınılmaz olacaktır.

Sınanmadığın Pazarlamanın Masumu Değilsin

Sınanmadığın Pazarlamanın Masumu Değilsin...

80 yıl önce, sıcak havayı bir fan yardımıyla dağıtma mantığı üzerine kurulu bir teknoloji keşfedildi. Bu teknolojinin temelleri, New Jersey’deki bir bahçede karnabahar yetiştiren William L. Maxson tarafından atıldı. O yıl, beklenmedik bir şekilde çok fazla ürün elde eden Maxson, mahsul fazlasını ziyan etmek istemedi. Dondurarak sakladığı karnabaharları pişirebileceği bir cihaz icat etti ve ona “Whirlwind Oven” adını verdi.  Burada ürünün elzem bir ihtiyaçtan ortaya çıkması ve pazarda hala yer etmesi de ayrı bir başlık.

Hatta değerli hocamızdan şöyle bir alıntı ile bu dipnotu sonlandıralım.
“H
er şikayet tatmin edilmeyen bir ihtiyacı işaret eder ve bu da belki de yeni bir üründür”.                                     Prof.Dr. F. Müge Arslan 

Bu cihazın çalışma disiplini size de tanıdık geldi mi ? Günümüzdeki Airfryer’ların atası diyebilir miyiz?

Geçmişi bu kadar eskiye dayanan bu cihaz neden en ışıltılı dönemini şimdi yaşıyor ?

Öncelikle, Philips’in ilk Airfryer pazarlama stratejisi cihazın teknolojik özelliklerine ve kolaylığına odaklıydı.. Tüketici de anlam bulmayan bu değer önerileri beklenen ilgiyi göremedi.vv

Ancak, Philips daha sonra cihazın sağlıklı beslenme trendi ile bağlantısına daha fazla vurgu yaparak yeni bir pazarlama stratejisi geliştirdi. Bu strateji, Airfryer’ın sadece kolay ve teknolojik olarak gelişmiş bir cihaz olmadığını, aynı zamanda sağlıklı bir yemek pişirme yöntemi olduğunu vurgulayınca sağlıklı beslenmeyi dilinden düşürmeyen ama bir türlü uygulayamayan insanların ilgisini çekti  :))

Üstelik yemek pişirmeyi de bu kadar kolay hale getirmesiyle önceden o kadar da dikkat çekmeyen bu ürünü bir anda satın almamak için kendine sebep bulamayan insanlarla doldu. 

Aslında tüketicilerin ilgisini çeken önemli faktör sağlıklı beslenme trendine uygunluğuydu ama Philips bunun yanı sıra, cihazın teknik özelliklerini iyileştirerek, kullanıcı deneyimini de iyileştirdi. Örneğin, cihazın farklı boyutlarda modellerini piyasaya sürerek, farklı ihtiyaçları karşılayacak şekilde geniş bir kullanıcı kitlesi oluşturmaya çalıştı.

Yetmezmiş gibi bir de  Airfryer’ın daha sağlıklı olduğu yönde bilimsel araştırmalarla destekleyip bunları tüketicilerle paylaştı. Bu araştırmalar, Airfryer’ın daha az yağda pişirme yöntemi kullanarak, diğer kızartma yöntemlerine göre daha sağlıklı bir seçenek olduğu noktasında yeterince ikna edici..

Tüm bu faktörler, Airfryer’ın yeni pazarlama stratejisi sayesinde daha başarılı bir ürün haline gelmesini sağladı.

Tamam artık şimdi başlığa gelebiliriz… Bu başarılı ürün bize dersi verdi…

Sınanmadığın pazarlamanın masumu değilsin !

Ya da 

Gereksiz gördüğün, beğenmediğin, ilgini çekmeyen bir ürün yoktur. Doğru pazarlamaya maruz kalırsan satın alırsın 🙂 

İyi bir pazarlama stratejisi, işletmenin vizyonu ve misyonu doğrultusunda olmalıdır. Hedef kitlenizin ihtiyaçlarına ve beklentilerine uygun bir pazarlama stratejisi belirleyerek, müşterilerinize daha anlamlı bir deneyim sunabilir ve işletmenizin başarısını artırabilirsiniz.

Doğru zamanda, doğru yerde ve doğru kişilere ulaşarak, doğru bütçe ayırarak ve doğru reklam kampanyalarını seçerek, hedef kitlenizi etkili bir şekilde pazarlama stratejisi oluşturabilirsiniz. Unutmayın ki, iyi bir pazarlama stratejisiyle, işletmeniz daha büyük bir başarı elde edebilir ve rakiplerinizin önünde yer alabilirsiniz.

Geliştirdiğiniz, ürettiğiniz ya da satışını yaptığınız ürün gerçekten bir ihtiyacı çözüyorsa ama istediğiniz rakamlarda satışa ulaşamıyorsanız bir Airfryer hikayesi de siz yazmaya ne dersiniz?